top of page

Ya Tahammül Ya Sefer Ya Erozyon


Ya Tahammül Ya Sefer.. Perşembe Kitaplığımızdan çekip aldığım bir diğer kitap.. Hiç tanıma fırsatı bulamadığım yetkin yazarların harika kitaplarından bir diğeri. Bir tevafuk eseri göze çarpan, sırf o anki yaşantıma, duygu ve düşünceme mütekabiliyeti olduğu için bir şans verilen, 2-3 gün içinde heyecanla, his ortaklığının şaşkınlığıyla, yer yer kalp çırpıntısı ve kocaman açılmış gözlerle okunan; okundukça "İşte bu benim! İşte bu benim hissedip, içimde bile kelimelere dökmediklerim!" sevinci oluşturan ve sonunda hayatımın bir parçası olduğu için bana şans bahşeden bir diğer kitap. İlki de Nureddin Topçu'dan Reha idi. Yalnızlık hissimin mecazi bir aşkla, boz bulanık bir dünyada kurulmuş olay örgüsüyle doyumsuz anlatımı.

Mustafa Kutlu'dan okuduğum bu ilk kitap ise ideallerimi; faydasız çırpınışlarla geçtiğini hissettiğim yıllarımı; madden yoluna giren, iyiye giden hayat şartlarımın inanç ve ideallerimi yozlaştıracağına, ve hatta çoktan yozlaştırmış olabileceğine dair korkumu; bu bocalamarım sırasında canlı kanlı ve yanı başımda olacak örnek bir yol gösterici ya da his ve ideallerimin birebir tekabül ettiği akran bir yoldaş arayışımı ve daha isimlendirip tarif etmekte zorlandığım bir çok duygumu ve düşüncemi, yani beni, bana mükemmel bir ustalıkla yansıtan küçük ama kıymetli bir ayna oldu. Bir çözüm sunmadı bu bocalama ve arayışlara ama kısacık bir süreliğine bir yoldaş oldu. Aradığım o akran yoldaş..

Çözüm.. Sanki bir kaç cümleye, sayfaya, kitaba, hayata sığarmış gibi.. Yine de ummadım değil bu kitabın kapakları arasında bulmayı.. Benim kendi problem ve kesmekeşlerimi çözmeyecek olsa bile kitabın karakterlerinden birinin bulmasını umdum son sayfalara ve hatta son satırlara kadar.

"Ahlaki, imanı, kültürel, düşünsel erozyona uğramadılar. Herkes -hiç değilse hatırı sayılır sayıda kişi- bu erozyonun ilk farkındalığına vardığı gibi, ömür boyu da o farkındalığı sürdürdü, ve yaydı. O erozyona karşı, bir fidan bile olsa, ve hatta kıyamet kopuyor bile olsa dikti." Çok zor değildi belki bunu bir paragrafa sığdırıp kitabın sonuna iliştirivermek ama ne gerçekle örtüşürdü bu; ne de o elindeki son bir fidanı nereye dikeceği, onu nerede soldurmayacağı, tohumlar saçmasına vesile olabileceği endişesiyle titreyen baş karaktere, okuyucusuna tatmin edici bir son olmuş olurdu.

O fidanlar.. İman, ahlak, insanlık, karakter, edep, kültür fidanları.. Sıcak bir kor gibi dahi olsa elde tutulacak uygun bir bahçe, bir cennet bulunasıya kadar. Taşımak kimi zaman ağır gelse de, kimi zaman eli, nefsi, gençliği yaksa da -yakıyor gibi gözükse de- ona "tahammül" edilecek. Ya da bir "sefer" ile verimli bir toprak aranacak, şayet o fidan o iklimde yeşerememiş, kendini ve meyve vererek çevresini besleyememiş ise. Ya derinlerdeki kökleriyle çevresini de koruyan ulu bir çınarın gölgesine dikilecek, ya da yoldaş, hisdaş fidanlardan oluşan nizami bir bahçeye, bir çizgiye.. Ta ki, inşallah, birer çınar olasıya, tohumlara, fidanlara örnek ve koruyucu olacak bir yetişmişliğe, olgunluğa ulaşana dek..

bottom of page